Yahya Azeroğlu - FAKİRDİK AMA MUTLUYDUK, ŞİMDİ HER ŞEYİMİZ VAR AMA MALESEF MUTLU DEĞİLİZ!!!


Bu resim bana 1960 ları hatırlattı yani çocukluğumu,o zamanlar çoğu ailenin olduğu gibi bizim 11 nüfuslu ailemizde garibandı,maddi olarak fakirdi ama gerçekten mutluyduk,rengi solmuş siyah bir önlük, ve beyaz yakalık,kara lastik ayakkabı,yamalı pantolon giyer okula giderdik, alkızılın karlı yollarından yürürken çoğu zaman kaygan kara lastik ayakkabınızın azizliğine uğrar düşerdik bazanda kent arkının kırılmayan kalın buzları üzerinde kayarak keyiflenerek okulla evin arasında adeta mekik dokuyorduk okul evimize biraz uzaktı,bizim evimiz köyün aşağı mahallesinde,okulda yukarı mahallesindeydi ve o mahallede köpekler çoktu zaman zaman onların saldırısınada uğrar yere düşer beyaz karla kucaklaşır sarmaş dolaş olurduk, köyün ortasında ortasından geçen yolun üzerinde oluşan kalın buzların üzerinde kayarak haylazlık yaparak okula geç gittiğimizde öģretmenden güzel bir dayak yerdik, yada bir süre tek ayak üzerinde durur cezamızı çekerdik,öğretmenlerimiz ev ödevimizi yapmasaydık çok sert döverdi öğrencileri,ailelerimizde öğretmenlere tek kelime bile etmezdiler,zaten o zamanlar babamız bizi okula kayıt ederken, öğretmene aynen şöyle diyordu, "al hocam bu çocuğu sana teslim ediyorum evde benim çocuğum,okuldada senin çocuğun sayılır,eti senin kemiği benim"insanlarımızdan bu sözleri duyan öğretmenlerde,öğrencileri istediği gibi ve istediği zaman döver ve ceza verebiliyordu,hal böyleyken yinede futbol,voleybol,eşek beli, cınapır,gizlenparç,birdirbir,güvercin taklası,toperebi,mendil kaçırma,çuval giyme ve atlardan kimin atı, gibi oyunlar oynamanın tadına doyamazdık,hele hacı dağlı dayının mahallesindeki harman yerinde top oynamak hayatın bir başka güzel yanıydı,nevruz bayramından bir gün önceki bacabaca dediğimiz arife gününde,evlerden(çerez) bayramçalık,toplamak benim,özellikle bizim yaşıtlarımızın en mutlu olduğu hadiselerden biriydi,komşumuz olan ezo kirvenin bağından geçip ovaya giderken korkulu anlar geçirirdik,ama aynı zamanda ezo kirvenin eşi kibar teyzenin bizlere kendi çocukları gibi değer vermesi de sanıyorum mutlulukların en güzeliydi,alkızılın aşağı semtinde olan tarlamıza giderken özellikle geceleri isahesonun köprüsünden geçerken cin göreceğiz diye herkes korkardı,korkmamak içinde 7 kere la havle vela duasını okumayanımız olmazdı,rahmetli anam hamile haliyle ovadan dönerken köyün yukarı mahalle girişinde milvarı bibimin evine yakın yol üstündeki bir söğüt ağacının altında erken doğum yapması,çileyle mutluluğun aynı anda yaşanmasının nişanesi gibiydi,mellim hüseyininve hemitsetterin,dükkanından arasıra alışveriş yaparken,bana git hacı meytinin dükkanından alışvrriş yap demesi beni çocuk halimle epeyce üzmüş ve acaba neden diye düşündürmüştü,sonradan öğrendimki,bizim aile hacı meyti amcamın dükkanından alışveriş yapıyoruz diye ,öyle serzenişte bulunuyorlarmış,buda hayatın bir başka gerçeğiydi,alkızıl köyü tam dibinde gibiydi,evimizin kuzeyinde uçsuz bucaksız köyün merası vardı,meranın tamamı adına avceyil dediğimiz çalılarla kaplıydı,orası ağrıdağına varıncaya kadar,köyün hayvanlarının otlak yeriydi,tek odalı evimizin penceresinden seyrettiğim ağrıdağının muhteşem görüntüsü, şu anda bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor,kendi kendime inanamıyorum acaba rüyadamıyım diye düşünüyorum, velhasılkelam, sadece çocukluk anılarımı ciltler dolusu yazsam yine bitmeyecek o tatlı ve mutlu anlar,yani demem oki o zamanlar evet fakirdik ama çok mutluyduk şimdiyse tanrıma şükürler olsun herşeyimiz var, ama malesef mutlu değiliz diye düşünüyorum,bu vesileyle gruptaki tüm dostlara antalyadan sonsuz selam ve saygılar sunuyorum tanrım sizi korusun ve yüceltsin...

Yorum Gönder

0 Yorumlar